Planet

Geçici Tedbirler – Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Tarafından Verilen Kural 39 Kararları

Geçici tedbirler—bir uyuşmazlık çözülene kadar mevcut durumu korumayı amaçlayan yargı kararları—uluslararası yargı sürecinde kritik fakat istisnai bir araçtır. Yakın zamanda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bu tür tedbirlerin verilmesine ilişkin Usul Kurallarında değişiklik yaparak özellikle Kural 39’u yeniden düzenlemiştir. Güncellenmiş kural artık yürürlüktedir ve revize edilmiş bir Uygulama Talimatı ve bilgi sağlayan ancak hukuki bağlayıcılığı olmayan bir bilgi föyü eşlik etmektedir.

Metinsel değişikliklerin kapsamına rağmen, bu değişikliklerin Mahkemenin yerleşik uygulamalarında köklü bir dönüşüm yaratması olası değildir; çünkü bu uygulamalar uzun süredir yerleşik içtihatlara dayanmaktadır. Bununla birlikte, geçici tedbirlerin kapsamının tanımlanması ve uygulanabilirliğinin sağlanması gibi süregelen sorunlar hâlâ çözülmemiştir. Kural 39’daki değişiklik ise önemli bir iyileştirmeye işaret etmektedir—hukuki standartların netliğini artırmakta ve erişilebilirliğini geliştirmektedir. Başvuranlar, devletler ve Mahkemenin kendisi, bu istisnai ancak vazgeçilmez aracın Avrupa insan hakları sistemi içindeki önemini tam olarak kavramalıdır.

Metinsel Değişiklikler ve Sonuçları

Değişikliğin merkezinde Kural 39(1) yer almaktadır. Önceki metin şöyleydi:

“Daire veya uygun olması halinde Bölüm Başkanı ya da bu Kuralın 4. paragrafına göre atanan görevli yargıç, taraflardan birinin, ilgili herhangi bir kişinin talebi üzerine ya da re’sen, tarafların menfaatleri veya yargılamanın düzgün yürütülmesi açısından gerekli olduğunu düşündüğü geçici tedbirleri taraflara bildirebilir.”

Bu metnin yerine gelen yeni Kural 39(1) şöyledir:

“Mahkeme, istisnai durumlarda, taraflardan birinin, ilgili herhangi bir kişinin talebi üzerine ya da re’sen, alınması gerektiğini düşündüğü geçici tedbirleri taraflara bildirebilir. Bu tedbirler, telafi edilemeyecek nitelikte, onarımı, eski hâline getirilmesi ya da yeterli tazmini mümkün olmayan bir Sözleşme hakkına yönelik yakın ve ciddi bir zarar riski bulunan durumlarda uygulanabilir ve tarafların menfaatleri ya da yargılamanın düzgün yürütülmesi açısından gerekli olabilir.” (vurgu eklendi)

Değişiklikler dikkat çekicidir—özellikle “istisnai durumlar” ifadesinin eklenmesi ve “Sözleşme hakkına yönelik yakın ve onarılamaz zarar riski” eşiğinin getirilmesi bakımından. Bu metinsel değişiklikler başlangıçta geçici tedbir taleplerine yeni bir engel getiriyor gibi görünebilir. Ancak uygulamada Mahkemenin uzun süredir benimsediği standartlar sadece kodifiye edilmiştir.

Biçim ve Öz Arasındaki Ayrım

Değişikliğin maddi etkisi, Mahkemenin içtihadında zaten yer alan eşiğin normatif hale getirilmesinde yatmaktadır. Yaklaşık yirmi yıl önce Mamatkulov ve Askarov/Türkiye (2005) 41 EHRR 25 kararında Mahkeme, §104’te şunları ifade etmiştir (vurgu eklendi):

“Geçici tedbirler yalnızca sınırlı alanlarda belirtilmiştir. Mahkemeye çok sayıda geçici tedbir talebi ulaşmasına rağmen, Mahkeme Kural 39’u sadece onarılamaz zararın yakın bir riski bulunduğunda uygular. Sözleşmede Kural 39’un uygulanacağı alanlara dair özel bir hüküm bulunmasa da, bu kural genellikle yaşam hakkı (Madde 2), işkence ya da insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele yasağı (Madde 3) ve istisnai durumlarda özel ve aile hayatına saygı hakkı (Madde 8) gibi haklara ilişkindir. Geçici tedbirlerin çoğunluğu sınır dışı ve iade işlemleriyle ilgilidir.”

Revize edilen Kural 39’daki dil, bu içtihadî standardı yansıtmaktadır. “İstisnai durumlar” ifadesi yeni gibi görünse de, “yakın” ve “onarılamaz” kriterlerinin varlığı bunu gereksiz kılar. Ayrıca, aşağıda açıklandığı üzere, geçici tedbirlerin verilmesi zaten her zaman istisnai olmuştur. Yeni Kural, bu tedbirlerin “gerekli” olmasına da atıf yapmaktadır, ancak bu, Mahkemenin yerleşik uygulamaları üzerinde önemli bir etki yaratmayacaktır.

Mamatkulov ve Askarov ayrıca AİHM’nin geçici tedbirlere uymamanın Sözleşme ihlali oluşturduğunu ilk kez kabul ettiği karardır. Bu karar, geçici tedbirleri uluslararası hukukta bağlayıcı hale getiren özel bir Sözleşme hükmünden değil, Mahkeme içtihadından kaynaklanmaktadır. Mahkeme bu ilkeleri Paladi/Moldova (başvuru no. 29806/05) kararında teyit etmiştir. Zaman zaman yargı yetkisinin aşılması olarak eleştirilmesine rağmen, bu ilke neredeyse yirmi yıldır devletler tarafından reddedilmemiştir.

Pratik Sonuçlar

Yeni değişikliğin geçici tedbir başvurularının değerlendirilmesinde maddi bir farklılık yaratması güç görünmektedir. Revize edilen Kural 39, Mahkeme yargıcının yakın ve onarılamaz zarar riski bulunmayan veya gerekli olmayan durumlarda tedbir belirtmesi olasılığını daha da sınırlıyor gibi görünse de, bu gerçek hayatta çok nadir görülen bir durumdur. Uluslararası yargıçlar nadiren keyfi davranır ve devletlerin istisnai durumlarda tedbirin gözden geçirilmesi için Mahkemeye başvurma hakkı da mevcuttur.

Gerçekten de, geçici tedbir talepleri çoğunlukla reddedilmektedir. 2021–2023 yılları arasında 7.676 başvurudan yalnızca 2.745’i kabul edilmiştir (%36). Bunların 2.047’si Belçika ile ilgili olup çoğunluğu sığınmacıların durumu ile ilgilidir (örneğin Camara/Belçika, başvuru no. 49255/22). Buna karşılık, 18 devlete karşı bu dönemde hiç geçici tedbir uygulanmamıştır.

Birleşik Krallık’a ilişkin davalarda ise 2021–2023 yılları arasında 178 başvurunun yalnızca 11’i (%6) kabul edilmiştir. Birleşik Krallık’ta özellikle sığınma davalarındaki geçici tedbirlerle ilgili tartışmalar (örneğin “Ruanda” planı) bu değişikliklerden etkilenmeyecektir. Bir kişinin Madde 2 veya 3 kapsamında haklarının ihlal edilmesi riskiyle sınır dışı edilmesi hâlâ Mahkemenin geçici tedbir kararı vereceği başlıca durumdur. Güncellenmiş Uygulama Talimatı, Mahkeme’ye başvurmadan önce etkili iç hukuk yollarının tüketilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Ancak bu yollar tüketildikten sonra, AİHM başvuranın haklarını korumak için devreye girebilir.

Değişikliğin değeri, Mahkemenin yaklaşımını değiştirmeksizin açıklığa kavuşturmasında yatmaktadır. Hukukun üstünlüğü açıklık ve erişilebilirlik gerektirir ve revize edilen Kural 39 Mahkemenin gerçek uygulamasını daha doğru ve şeffaf şekilde yansıtmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, mevcut içtihadın övgüye değer bir kodifikasyonudur.

Çözülmemiş Sorunlar

Son değişiklik, içeriğine dahil ettiklerinden çok hariç tuttuklarıyla da dikkat çekicidir.

Değişiklik “geçici tedbir”in ne olduğunu anlamlı biçimde tanımlamamaktadır. Bir kişinin Madde 2 veya 3 kapsamında onarılamaz zarar riski taşıyan bir ülkeye gönderilmesinin engellenmesi oldukça açıktır. Ancak Dzhetsiarou ve Tzevelekos gibi akademisyenlerin belirttiği üzere, bazı davalar çok daha karmaşıktır.

Örneğin, basın özgürlüğüyle ilgili davalarda Mahkeme daha önce Gürcistan’ın bir televizyon istasyonunu kapatmamasına ve Ukraynalı yetkililerin bir gazetecinin kaynaklarına erişimini yasaklamasına yönelik tedbirler belirtmiştir. Geçici tedbirler, bireysel hakları korumanın yanı sıra demokratik ilkeleri de güvence altına alabilir. Bu durum, Mahkemenin hangi kapsamda tedbir belirtebileceği ve bu tür taleplerin sıklıkla tek taraflı yapıldığı göz önüne alındığında, “gereklilik” kriterinin sınır koyucu olarak işlev görüp görmeyeceği sorusunu gündeme getirir.

Kapsamın yanı sıra, uygulanabilirlik ve etkinlik hâlâ çözülmesi gereken ciddi sorunlardır ve yalnızca Usul Kurallarıyla çözülemez. 2020’de Mahkeme, Rusya’nın Aleksey Navalni’yi tedavi için Almanya’ya göndermesi yönünde geçici tedbir verdi. Navalni tedavi edildi fakat dönüşünde yeniden hapsedildi. 2021’de Mahkeme, Navalni’nin hayatına yönelik tehditler nedeniyle serbest bırakılmasını isteyen yeni bir geçici tedbir verdi ancak Rusya bu kararı uygulamadı. 2023’te Navalni, bir Rus “ıslah kolonisi”nde hayatını kaybetti.

Kural 39’un Geleceği

Kural 39’daki son değişiklikler, geçici tedbirlerin verilmesi için gereken eşiği kodifiye ederek netleştirmiştir. Eşiğin kendisi değişmemiş olabilir, ancak bu durum gelecekteki başvurulara Mahkemenin yaklaşımıyla ortaya çıkacaktır. Başvuranlar için yeni Kural ve Uygulama Talimatı’na uyum, başarı şanslarını artıracaktır.

Mahkeme açısından, bu yetkinin kullanımı hassas kalmaktadır; çünkü devletlerin kararlara uymaması—hukuka aykırı olsa da—Mahkemenin meşruiyetini zedelemektedir. Bu yetkiden rahatsızlık duyan devletler, açıkça karşı çıkmanın sonuçlarını göz önünde bulundurmalıdır.

Phone:
Email:
Messengers:

    Planet
    Planet